Gizli İşgal’e dönüşen dışa bağımlılık, Türkiye’yi Türkler için ve Türkler tarafından yönetilen bir ülke olmaktan çıkarmış, ulusal gücü kırmaya yönelik baskı, toplumsal yaşamın sıradan olayı haline gelmiştir. Ülke yönetimine
getirilen işbirlikçiler, Türk ulusunun ve halkının değil, yabancıların isteklerini yerine getirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın gittiği yola sokulmuş durumdadır.
Tehlikenin farkında olanlar, henüz yeterince güçlü ve örgütlü değil. Kötü gidişin sorumluluğunu taşıyan yetki sahipleri, ülkenin altını oyan uygulamalar içindeyken; “Türkiye’nin iyiye gittiğini”, yapılanların “çağın gereği ve küreselleşmenin doğal sonucu” olduğunu, bağımsızlığın yerini artık “karşılıklı bağımlılığın” aldığını ve “korumacılığın çağdışı olduğunu” ileri sürüyorlar.
Söylenenlerin elbette bir değeri yok. Yaşanan gerçek, söylenenlere hiç uymuyor. Güçlüler, kendilerini koruyup daha çok güçlenirken, güçsüzleri baskı, yoksulluk ve dağılma bekliyor. Devletin, her gün bir birimi etkisizleştirilip yok edilirken, bilinçli programlarla birlik duyguları köreltiliyor; ulusal varlığa saldırılar aralıksız sürüyor. Yoksullaşan örgütsüz ve sahipsiz halk, dostunu düşmanını seçemez durumda. Türkiye’de, hedefinde halk olan, Batı kaynaklı ekonomik ve siyasi bir terör uygulanıyor. Yaşanmakta olan somut gerçek bu.